15 Ocak 2014

TERÖR VE GİZLENEN SORUN

ile Emrah Konuralp
Share

Terör konusu gündeme geldiğinde en önemli etkenin ekonomik boyut olduğu söylenir. Sonra sosyal ve kültürel boyut, ardından da dış etkenler sıralanır. Ekonomik boyut dendiğinde, Doğu ve Güneydoğu şehirlerinde ve kırsalında batıya kıyasla yatırım azlığından işsizliğin çok yoğun olduğu anlatılır. Peki, “Batıya kıyasla” demek ne kadar doğrudur, Batıyı kimler oluşturmaktadır?

“Batı” denildiğinde kast edilen İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa vs akla geliyor; Türkiye’nin her yöresinden insanların yaşadığı, fırsatların kökene bakılmadan büyük ölçüde herkese açık sunulduğu bölgelerdir “Batı”yı oluşturan ve Batıdaki iş adamlarının içinde Kürt kökenlilerin sayısı azımsanmayacak düzeydedir.

Karma ve kozmopolit yaşanılan şehirlerin dışında kalan yerlerdeki durum, Güneydoğu’dakinden çok da farklı değildir. Karadeniz’in büyük bölümü, İç Anadolu’nun neredeyse tamamı, Ege ve Akdeniz’in iç bölgeleri de aşağı yukarı aynı durumdadır. Ekonomik anlamda Doğu ne kadar yatırım almışsa bu sayılan yerler de aynıdır; hatta bazen daha da geride olan yerler bulunmaktadır.

Ancak Doğu ve Güneydoğu’nun ekonomik anlamdaki geri kalmışlığının diğer yöre ve bölgelerden çok önemli niteliksel bir farkı vardır. O da yarı feodal düzendir. 21. Yüzyıl çağında hala maalesef feodalizm bu bölgelerimizde hüküm sürmektedir. İnsan kişiliğini ve onurunu ezen ve adına “töre” denen çağdışı ekonomik ve sosyal düzen… İşte bölge halkını Kürt-Türkmen-Arap-Çerkes diye ayırmaksızın özgürleştirmenin ve insanca yaşam düzeyine getirmenin en birincil koşulu, terörle birlikte feodalizme de savaş açmaktır. Türkiye’nin maalesef onlarca yıldır yapmadığı veya yapmasına bir türlü müsaade edilmediği konu budur.

Yani feodalizm tarihin çöp sepetinde yerini almadığı sürece orada özgür yurttaşlar yaratılamaz. Bırakınız anayasal yurttaşlığı, hiçbir anlamda yurttaşlık bilinci kökleşemez. Töreye yani despotik otoriteye karşı boynu kıldan ince olan yöre halkı, Kürt olsun, Türkmen olsun, Arap olsun, birey dahi olamaz; onun Kürtlük kimliğinden önce “birey” ve özgür yurttaş olma bilincine ihtiyacı vardır.

Ama dikkat ederseniz, bugün “Kürt sorunu” diye bir sorun üzerinden siyaset yapan BDP/HDP ve iktidardaki AKP feodalizme karşı tek kelime etmez. Neden? Çünkü onların beslendiği ekonomik ve sosyal düzenin adı feodalizmdir. Bunu gizlemek için aşiret sözcüleri ağalar ve şeyhler değil, “kadın”lardır; kadın milletvekilleridir veya “terör mağduru”, hatta “gerilla anası” bacılardır.

Şimdi gözümüzü açma zamanıdır! Aksi takdirde tarihin çöplüğüne feodalizm değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter yapısı gönderilecektir. Özellikle sosyal demokrat görüşlü aydınlar ve politikacılar bu konuda uyanık olmalıdır. Gizlenen veya medyatik olmayan gündemin ne olduğunu bilerek davranılmalıdır. Emperyalizmin feodalizmle kurduğu görüntüde “insancıl ve çağdaş” ama özünde bağımlılaştırıcı ve yıkıcı, çağdışı “tek dişi kalmış canavar” ittifakını bozmak en güncel görevimizdir.

Tabii, bunları söylerken terörün kültürel ve etnik tabanı olmadığını iddia etmek de aşırı bir hayalcilik olur. Etnik taban bulunulmasa özellikle kentlerde kitle hareketine dönüşemezdi bu sorun. İşte kitle hareketine dönüşülmesinin arifesinde Türk devleti üzerine düşeni yapmadığı, feodalizmi yenemediği ve yöre halkının etnik farkını ulusal bütünlük içinde kapsamak ve benzeştirmek yerine hor ve hakir gördüğü için bugün içinden çıkılmaz noktaya gelmiştir sorun. Yani terör ve bölgenin sorunları doğrudan ve tek taraflı olarak ekonomiye bağlanamaz dereceye ulaşmıştır. Yol yakınken yanlış politikalardan dönülebilirdi ama acaba artık yol eskiden olduğu kadar yakın mı? Toplum kesimleri arasında uçurum meydana gelmiş mi? Çözüm sancısız sağlanabilir mi? Fakat ne olursa olsun, yaşam-ölüm kadar kritik bu durum karşısında birliğimizi, birlikteliğimizi kaynaşıklığımızı güçlendirecek yöntem ve önerileri getirmek sağduyulu her Türkiye sevdalısının görevidir. İşte gerçek vatanseverlik budur; bölücülüğü körüklemek değil!