TÜM ENGELLERİ AŞARAK ADAY OLDUM
13 Aralık 2015 günü Ankara’da toplanan DSP Olağanüstü Kurultayı’na, deyim yerindeyse, son dakikada aday olarak katılabilmiştim. Çünkü DSP Genel Merkezi tarafından partiden ihraç edilmiş, buna karşı da yargı yoluna başvurmuştum. Yargılama da 10 Aralık 2015 günü lehime sonuçlanmıştı. Kesin ve gerekçeli kararı mahkeme yoluyla Cuma günü mesai saati bitimine kadar Genel Merkez’e mucizevi bir şekilde ulaştırabilmiştik. Zaten Kurultay takvimi de benim Kurultaya katılmamı engellemek üzerine kurgulanmıştı. Kurultaya hazırlık sürecinde ise Genel Merkez tüm örgütlere benim kurultaya katılma şansımın olmadığını söylemişti. Bu olumsuz koşullar altında sesimizi bir kez daha duyurmak ve mücadele azmimizi yinelemek üzere ben ve arkadaşlarım yoğun çaba sergiledik.
Gerek DSP Genel Merkezi’nin açık destekçimiz olan birçok kurultay delegesinin üyeliğini kurultaydan önce hukuksuz ve gizlice düşürmesi, gerekse de eski Genel Başkan Zeki Sezer’in de Genel Başkanlık yarışına katılması, Kurultay’ın beklendiği gibi Genel Merkez lehine sonuçlanmasına neden olmuştu.
Genel başkanlık seçiminin ilk turunda kayıtlı 636 delegeden 393’ü oy kullandı (Ki normal şartlar altında Olağan Kurultay delege sayısı 800 idi. Genel Merkez, partiden kendi rızasıyla istifa edenlerin dışında mevcut ilçe ve il yönetiminde görev yapan birçok kişinin üyeliğini bu kişilere haber vermeksizin düşürmüştü. Bir kısmını iste toplu bir biçimde benimle birlikte partiden ihraç etmişti.) İlk turda 2 oy geçersiz sayılırken, Önder Aksakal 235, Emrah Konuralp 95 ve Zeki Sezer ise 61 oy aldı. Bu turda adaylardan hiçbirisi salt çoğunluğa ulaşamadı. Aslında 800 olan delege sayısı 636’ya düşürülmemiş ve destekçilerimiz partiden uzaklaştırılmamış, kalanlar ise kurultaya dahi getirilmeyerek yıldırılmamış olsaydı, kurultayın galibinin kim olduğu belirgin bir biçimde görülecektir.
Birinci tur oylamasının sonuçlarının açıklanmasının ardından eski DSP Genel Başkanı Zeki Sezer adaylıktan çekildiğine ilişkin dilekçesini Divan’a iletti.
İkinci tur oylamaya 372 delege katıldı. Yine 2 oyun geçersiz sayıldığı bu turda Önder Aksakal 250, Emrah Konuralp ise 120 delegenin oyunu aldı.
Üçüncü tur oylamada 357 delege oy kullanırken, bunların 356’sı geçerli sayıldı. Son turda Emrah Konuralp 109 delegenin oyunu alabilirken, 247 oy alan Önder Aksakal DSP’nin yeni Genel Başkanı seçildi.
Kurultayda yaptığım konuşmada bir önceki kurultayı gerçekleştirdiğimiz 2013 Haziranındaki Gezi Sürecine gönderme yapmıştım.
Önceki Kurultay’da Gezi Parkı eylemleriyle birlikte siyasette yepyeni bir adres arayışının ortaya çıktığını; bu yeni adresin Demokratik Sol Parti’nin temsil ettiği değerlerle özdeş olduğunu; eğer Kurultaydan DSP’yi bu yeni adres arayışına yön veren bir parti yapacak sonuç çıkarsa AKP’nin yıkılabileceğini; aksi takdirde halkta bir umutsuzluk ve karamsarlık ortaya çıkacağını söylemiştik. Toplumun artık diğer siyasal partilerden farklı olan, Atatürk’ün istediği gibi gençlerin öncülüğünü yansıtan bir parti aradığını; yolsuzluk ve yozlaşmayla malul bir siyasetin toplumun beklenti ve özlemlerine yanıt veremeyeceğini; bunun da karamsarlığı beslediğini anlatmıştık. Bülent Ecevit’in de siyasal yozlaşmaya karşı panzehirin gençlik olduğunu söylediğini anımsatmıştık. Bizim çıkışımızın Atatürk ve Ecevit çizgisinde onların gösterdiği doğrultuda bir çıkış olduğunu ortaya koymuştuk.
Şöyle devam ettim:
“Aradan geçen 2 buçuk yılda 4 seçim geride kaldı… 2014 yerel seçimleri, cumhurbaşkanlığı seçimi ve 7 Haziran ve 1 Kasım genel seçimleri. Tüm seçim sonuçları 2013 yılında toplumuzun verdiği mesajın muhalefet partileri tarafından doğru okunmadığını, halka rağmen, halkın beklentilerine rağmen siyaset yapmakta ısrar edildiğini ve bunun sonucunda da olumsuzlukların tırmandığını gördük. Aslında söylendiğinin veya dayatıldığının tersine halk 4 partili bir sistemden hoşnut değil. Özellikle Meclis’teki 3 muhalefet partisinin de kendilerine oy veren seçmenleri tatmin etmediğini, yeni ve farklı bir seçeneğin ortaya çıkmasıyla siyasetteki tüm dengelerin kısa sürede değişebileceğini düşünüyorum.
Haziran ve Kasım seçimlerinin sonuçlarını karşılaştırdığımızda düşüncemi kuvvetlendiren verilerin göze çarptığını görüyorum. İki seçim arasındaki fark, 13 yıl tek başına iktidarda kalmış bir partinin başarısından ziyade, bu partinin karşısında 5 ay içinde hiçbir kayda değer kazanım elde edemeyen beceriksiz liderlerin öngörüsüzlüğü, yetersizliği ve başarısızlığından ileri gelmektedir.
Özellikle 7 Haziran seçimleri, AKP’nin çözülme ve oy kaybetme açısından ne kadar kırılgan olduğunu sergilemiştir. Bu seçim sonuçları göstermiştir ki, AKP Karadenizli seçmen dışında her bölgede çözülme yoluna girmiştir. Bizler bu sonucu çok doğru okumak zorundayız. Eğer AKP’nin toplumu kutuplaştıran, ayrıştıran ve geren siyasetine son vermek istiyorsak Karadenizli seçmenin merkeze yakın kesimlerini yanımıza çekmek zorundayız. Şahsen ben mesleğim gereği 2002 seçimlerinden bugüne seçmen davranışları üzerine yapılan bilimsel çalışmaları yakından takip ediyorum.
Tüm çalışmalar ışığında şunu çok açık bir şekilde söyleyebilirlim ki, Demokratik Sol Parti, Sol’un merkeze açılan kapısıdır; sağa itilmiş ama sosyolojik olarak solda olması gereken seçmenin yönelebileceği yegane adrestir. Ve DSP’nin kendi özgün yapısıyla ve ayrı olarak varlık gösteremediği her seçimde Sol’un oy potansiyelinin de buna paralel olarak düşmesi kaçınılmazdır. Yani DSP, Sol’u büyütmenin tek yoludur. Yine yapılan bilimsel çalışmalar eski DSP seçmenlerinin önemli bir bölümünün bugün Sol’dan ziyade sağ partilere yöneldiğini ortaya çıkarmıştır.”
Tüm bu gerçeklere karşın 2009 yılından bugüne türlü ayak oyunları ve sinsi taktiklerle Ecevit terbiyesi almış insanları partiden göndermeyi kendine başarı saymış, yenilenmenin önünü tıkamış bir Genel Merkez yönetiminin ve benzeri anlayışların diğer partilerdeki suretlerinin bitmeyen AKP diktası süresince kime hizmet ettiği apaçık ortadır.
Aslında engellenenin şahsım değil, bağımsız, biat etmeyen, yurtsever düşünce olduğunun artık tamamen ayırdına varmış durumdayım.