17 Haziran 2015

DEMİREL’İN ARDINDAN UZLAŞI DERSLERİ

ile Emrah Konuralp
Share

9. Cumhurbaşkanımız ve Türk siyasetinin babası Süleyman Demirel’i kaybettik. Yüce Allah rahmet eylesin. Ülke olarak da başımız sağ olsun.

Demirel’in ardından toplumsal belleğimiz 1970’li yıllara yöneldi ve o zamandan bugüne ışık tutacak bazı gelişmeleri anımsamakta büyük yarar var ki tarih tekerrür etmesin…

Demirel ve Ecevit 1970’li yılların iki önemli siyasi aktörü olarak son derecede gerilimli bir dönemde birbirlerinin siyasal rakipleriydi. Birisi DSİ’nin Barajlar Kralı, diğeri ise Kıbrıs Fatihi idi… İkisi de kitleler üzerinde çok büyük etkiye sahipti. 1970’li yıllar boyunca tüm yerel ve genel seçimlerin galibi Bülent Ecevit’ti. Ancak Ecevit yüzde 42 oy almasına karşın hiçbir zaman tek başına hükümet kuracak çoğunluğa erişememişti.

Karşısındaki sağ blok ise Ecevit’i başbakan yapmamak için üç kez “Milliyetçi Cephe” adıyla hükümet kurmuştu. Ama siyasal tansiyon ve toplumsal gerilim hiç düşmüyordu. Siyasal kutuplaşma o denli yüksekti ki, parlamento bir türlü yeni cumhurbaşkanını seçemiyordu ve nafile turlar TBMM’de 115 kez tekrarlanmıştı.

1980’e gelindiğinde bu sıkıntılı sürecin demokrasimiz ve toplumsal huzurumuz açısından çok büyük bir yaraya yol açacağını gören Ecevit, dönemin Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk aracılığıyla Demirel’e birkaç kez haber göndermiş ve uzlaşı çağrısında bulunmuştu. Aksi takdirde darbenin kapıda olduğunu herkes görüyordu. Ecevit parlamentoda en büyük gruba liderlik etmesine karşın başbakanlık koltuğundan bile feragat edebileceğini söylemişti. Yeter ki, iki büyük parti olan Cumhuriyet Halk Partisi ve Adalet Partisi bir araya gelerek ekonomik reformlar başta olmak üzere birçok atılımı uzlaşıyla yaşama geçirilebilsin; sokaktaki terörün son bulmasının önünü açılabilsin diye…

O günün koşullarında Demirel bu önerileri, meydanlarda çok sert biçimde eleştirdiği bir partiyle ve liderle bir araya gelemeyeceğini öne sürerek reddetmişti. Toplumsal belleğimizde ise hep Demirel ve Ecevit inatlaşması yüzünden 1980 darbesinin yaşandığı algısı yerleşmiştir; uzlaşı çağrıları ise büyük çoğunluk tarafından bilinmemektedir. Oysa bu çağrılarla ilgili olarak belge niteliğindeki bilgilere Ecevit’in 1991’de yayımlanan Karşı Anılar adlı kitabından ulaşmak mümkündür.

Buradaki maksadımız bir lideri yermek diğerini övmek değildir. Tarihi gerçekleri el verdiğince objektif bir biçimde ortaya koyarak bugüne ilişkin çıkarımlarda bulunabilmektir. Eğer o gün bu uzlaşı sağlanabilseydi 1980 darbesi yaşanmayacaktı, demokrasimiz yıkılmayacaktı, toplumsal, siyasal ve ekonomik gelişmemiz sekteye uğramayacaktı; siyaset normalleşecek, terör son bulacaktı. Hatta belki de bölücü terör bile ortaya çıkacak zemin bulamayacaktı. Türkiye 60 yıldır beklediği Avrupa Birliği kapısından içeri çoktan girmiş olacaktı…

1990’ların sonuna gelindiğinde ise eski rakipler olan bu iki lider çok uyumlu bir çalışma içine girmişlerdi. Cumhurbaşkanlığı koltuğundaki Süleyman Demirel Meclis’te en küçük gruba sahip Bülent Ecevit’in bir azınlık hükümeti kurmasına destek olmuştu. Sonrasında seçimden birinci çıkan Ecevit de ekonomik dengelerin çok hassas olduğu bir süreçte Demirel’in bir dönem daha cumhurbaşkanlığı yapmasının ülkemiz için daha yararlı olacağını düşünerek 5+5 olarak bilinen formül için Anayasa değişikliği yapmaya çalışmıştı. Yani her iki lider de 1970’li yıllardan gerekli dersleri çıkarmıştı.

Kısacası, uzlaşı kültürünün önemi asla yadsınamaz. 12-13 yıllık tek başına AKP iktidarının siyaset tarzı uzlaşı kültürü yerine Meclis çoğunluğuna güvenerek dayatma yaparak toplum ve siyaset üzerinde tahakküm kurmak olduğu için kutuplaşma had safhaya ulaştı… 7 Haziran 2015 Genel Seçimleri ise bu siyaset tarzına son verecek sonuçları ortaya koydu.

Toplum, Anayasal sınırlarına çekilmiş bir Cumhurbaşkanı ve toplumsal kutuplaşmaya son verecek bir uzlaşı hükümeti istediğini açıkça ortaya koydu. Başta adalet olmak üzere ağırlaşmış sorunlara ivedi ve demokratik çözümler getirecek bir modeli iktidarda görmek istiyor halkımız.

Bu sonucu ve beklentiyi içine sindiremeyen, ülkeyi krize sürükleyen siyasetçileri ve partileri bir sonraki dönemde toplum asla affetmeyecektir.

Geçmişten ders almayanlara en güzel dersi halkımız sandıkta verir ama o arada halk olarak bizler de bedel ödediğimizle kalırız.

Emrah Konuralp