17 Haziran 2011

KOOPERATİFLEŞME VE BÜLENT ECEVİT

ile Emrah Konuralp
Share

HALK SEKTÖRÜ VE SİYASAL GÜÇ İLİŞKİSİ

Bülent Ecevit’in öncülüğünü yaptığı Demokratik Sol Hareket açısından “kooperatifleşme” son derecede önemlidir. Kooperatifleşme, Ecevit’in daha 1970’li yıllarda ortaya koyduğu ekonomide “halk sektörü”nün temel öğelerinden birini oluşturmaktadır.

Demokratik Sol Düşünceye göre ekonomik güç ve siyasal güç arasında çok yakın bir ilişki vardır. Ekonomik gücü büyük ölçüde elinde bulunduran kesim, siyasal gücü, ve dolayısıyla yönetim erkini de elinde tutmaktadır. Örneğin, eğer üretim araçları ağırlıklı olarak devlet sektörünün elindeyse, devlet toplum karşısında orantısız bir güç kazanarak halkı ezebilir. Benzer biçimde, eğer bu üretim araçları bütünüyle özel sektörün ve birkaç büyük sermaye çevresinin elinde yoğunlaşırsa, bu sefer de onlar siyasal süreçlere egemen olur ve yönetime halkın katılımı engellenebilir.

Böyle bir öngörüyle, ekonomik ve siyasal alanda gerçek ve işleyen bir demokratik düzen oluşturabilmenin bir yöntemi olarak, üretim araçlarının halkın geniş kesimlerinin elinde yoğunlaştığı bir model ortaya koyulmuştur. Bu modelin adı “halk sektörü”dür.

Halk sektörünün amacı sermeyenin geniş kitlelere ve tabana yayılması, tekelleşmesinin ve belirli gruplarda yoğunlaşmasının engellenmesidir. Başka bir deyişle sosyal adaletin en geniş tanımıyla hayata geçirilmesidir. Böyle bir modelde ekonomik gücün halkın elinde yoğunlaşmasının aracı olarak da toplumsal dayanışma ve örgütlülük görülmüştür. İşte kooperatifleşme; toprak reformu ve köykent projesiyle de desteklenerek halk sektörünün, ekonomik gücün halka aktarılmasının etkin bir yöntemi olarak görülmüştür.

MİTHAT PAŞA MODELİ

Bülent Ecevit, Türk tarihinde benzeri bir modelin öncülüğünü ve başarılı uygulamasını gerçekleştiren; fakat bunları Anadolu topraklarında yapmasına izin verilmeyen bir devlet adamından, Mithat Paşa’dan etkilenmiş ve esinlenmiştir. Mithat Paşa, tarımsal kredi düzeninin, kooperatifleşmenin ve hatta köykent benzeri modellerin uygulamasını Balkan topraklarında valilik yaptığı eyaletlerde yaşama geçirdi. Üstelik Batılı çağdaşlarıyla aynı tarihlerde ve birçok Batılı ülkeden önce.

Ülkemizde ise toplumsal ve ekonomik yapımızı bütünüyle değiştirecek böyle bir dönüşüm bugüne kadar gerçekleştirilemedi. Ecevit, bunun gerçekleştirilmesinin önemine yürekten inanan bir devlet adamıydı. Çünkü biliyordu ki, Atatürk’ün 1920’li, 30’lu yıllarda yaptığı devrimin kökleşmesinin ve güçlenmesinin yegane yolu, bu devrimin toplumsal ve ekonomik yapıyı, bozuk düzeni değiştirerek sürmesinden geçmekteydi. Ecevit’in Atatürk devrimciliğini bugün bile devam eden, etmesi gereken, sürekli bir süreç olarak değerlendirmesinin nedeni buydu.

“TAM DEMOKRASİ”

Bu sürecin özünün demokrasiye sosyal, ekonomik, siyasal ve kültürel boyutlarıyla işlerlik kazandırmak olduğunu saptamalıyız. Çünkü demokrasiyi sırf siyasal boyutuyla, seçim boyutuyla, biçimsel boyutuyla anlarsak, o demokrasinin gerçek demokrasi olamayacağını bilmeliyiz. Demokratik Sol’da ise demokrasi bütün boyutlarıyla ele alındığı içindir ki, “tam demokrasi” Demokratik Solcuların vazgeçilmez bir ilkesi ve özlemidir. Bu özlemin hayat bulması için Ecevit hep ekonomik ve sosyal anlamda örgütlenmenin ve hak mücadelesinin önünü açmaya çalıştı.

Aslında bu açıdan bakınca, 1963’te işçilere toplu sözleşme ve grev haklarının tanınmasına öncülük ederken de, 2002’de iş güvencesi yasasını çıkarırken de, 1970’lerde kooperatifleşme ve halk sektörü için mücadele verirken de aynı amacı gerçekleştirmeye yöneldiğini kolaylıkla görebiliriz… Amaç, tam demokrasi…

Kooperatifleşmenin Demokratik Sol açısından, Demokratik Sol Düzen açısından taşıdığı anlamı düşünsel ve ilkesel bazda ortaya koyduktan sonra şimdi de Bülent Ecevit’in kooperatifleşmeye bakışını ve somut yaklaşımlarını, daha doğrusu, ne tür bir kooperatif düzeni öngördüğünü değerlendirmekte yarar var.

Ecevit, 1960’lardan beri kooperatifleşmenin kırsal kalkınma ve sanayileşme için taşıdığı önemi dile getirmiştir. Örneğin, 1968 yılında TBMM’de “Bütçe” görüşmelerinde yaptığı konuşmada Batılı gelişmiş ülkelerden örnekler vererek köylü kooperatiflerinin tarım makineleri sanayinin ve tarım ürünlerini işleme sanayinin gelişiminde üslenebileceği rolü ortaya koymuştur.

DEMOKRATİK HALK KOOPERATİFÇİLİĞİ

1973 Seçimleri‘ne yönelik olarak hazırladığı “Ak Günlere” adlı CHP Seçim Bildirgesi’nde de nasıl bir kooperatif düzeni kurmak istediğini açıkça ortaya koymuştur ve “Devlet kooperatifçiliği yerine gerçek demokratik halk kooperatifçiliği” tezini öne sürmüştür. Yine aynı seçim bildirgesinde kooperatifleşmeyi desteklemek üzere Kooperatifler Bankası’nın kurulması gerektiğini dile getirmiştir. Ayrıca, Köy İşleri Bakanlığı’nın adını ve yapısını da bu amaca hizmet etmek için Köy İşleri ve Kooperatifler Bakanlığı olarak değiştirmiştir.

Daha sonra kurulan Ecevit hükümetlerinin programlarında “Gelişmeyi köylüden başlatabilmenin temel koşulu, köylünün örgütlenerek güçlenebilmesidir” prensibinden hareket edildiği görülmektedir. Partisinin 1976 Programı’na da “Demokratik Halk Kooperatifçiliği”ni halkın sömürüden kurtulmasının bir aracı olarak koymuş ve bunun halkın siyasal ağırlığını da artıracağı öngörüsünde bulunmuştur.

Demokratik Sol’un amaçladığı toplumsal, ekonomik ve siyasal düzen olan “Hakça Düzen”de kooperatifleşmenin, Ecevit’in deyimiyle, Demokratik Halk Kooperatifçiliğinin bugün bile yadsınamayacak bir önemi vardır. Çağdaş bir anlayışla birlikte birçok sıkıntımızın aşılmasında çok büyük katkılar sağlayabilecek yeni bir kooperatifçilik felsefesini oluşturmak, ülkemizi ve halkımızı Kooperatifçi Başbakan, Halkçı Başbakan Ecevit’in hep özlediği düzene doğru taşıyacaktır. Bunu sağlayacak güç, Türk halkındadır; Türk halkının dayanışma ruhundadır.